15 Mart 2007 Perşembe

EMEĞİN SANATINDAN 8. MERHABA



Merhaba Değerli Dostlar,


Atalar, “mart ayı dert ayı” derler. Bu sözdeki toplumsal hikmeti bir yana bıraksak da sosyalistler için mart ayı hem acıların, hem sevinçlerin ayıdır. 12 Mart faşist darbesi, 12 Mart Gazi mahallesi katliamı, 16 Mart Beyazıt katliamı, gene 16 Mart Halepçe katliamı ve 30 Mart Kızıldere.............  

Tüm bunlara karşın, gene acıların içinde süzülen ama umudun ve direnişin adı olan üç önemli gün de Mart ayı içinde doruklaşır. 8 Mart Uluslar arası Emekçi Kadınlar Günü 18 Mart Paris Komünü ve 21 Mart Newroz..... 21 Mart’ın yüklendiği bir önemli gün daha vardır. Afrikalıların kanları pahasına direnişleriyle kazanılan Güney Afrikadaki ırkçı aparthead  yasalarını parçalayan Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü.  Mart ayı,  sanatsal iki önemli günü de içinde barındırır: 21 Mart Dünya Şiir Günü, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü...         

 Her 21 Martta bir şaire bir bildiri yazdırılır. Gelin bu yılın bildirisini  biz yazalım. İçbükey, mızmız, pısırık şiire karşı yükselen bizim sesimiz olsun bu bildiri de: 

Şiir; insanoğlunun hiç durmayan iyiyi, güzeli, doğruyu arayışını gösterir. Bağlı olduğu dilin çiçeğini, ulusun özünü verir.            Dilimlenen yaşamın her renginden, her kokusundan, her düşünce ve duygusundan tat almalı, sınır tanımadan büyümelidir şiir. Octavia PAZ, “Şiirlerden bir hayat yaratmaktansa, hayatın kendisini şiire dönüştürmek daha iyi olmaz mı?” derken bu anlamda şiirin yaşamla ilişkisini ortaya koymaktadır. Bu açıdan şiirin olanaklarından da yararlanarak şiirin yaşamla ilişkisini ve iç içe oluşunu açalım:    

Şiir, bayrak olur sevgiye, dalgalanır âşıkların dudaklarında.

Şiir, al benekli bir uçurtmadır, kelebek gibi, fırfırlanır okuyanların yüreklerinde.

Şiir, fırtınalı gecelerde bir balıkçı barınağı; güneşli havalarda yüreklerde patlayan bir sevda sağanağı!

Şiir, bir yılkı atı, atlatıvermiş boranı, kışı; çiçeğe kesen ovalarda karşılıyor baharı.

Şiir, güneşte demlenmiş dostluk gibi;  sarp kayaları dönüştürür gül bahçesine.

Şiir, zamanı un ufak eder, erirken nice güzeller, güzellikler umursamaz yüzyılları.

Şiir, sazın tellerini yoklayan bir tezene; ustasının  elinde akar ezgilene ezgilene...

Şiir, sevdalı tellerde gezer, dil dil açar çiçeklenir;  öter sazın yüreğinde gül gül açar biçimlenir. dudaklardan su tadında yüreklere akıverir.

Şiir, yürek tezgâhında dokunmuş bir  kilim rengârenk, tepeden tırnağa ezgi ve âhenk...

Şiir, karanlıkları yaran yakut saplı bir bıçak, geceyi gündüz eden sevgi şimşeği; yanar döner, gül ışıklı bir havaî fişeği. 

Şiir, bir güvercin gibi konar sevenlerin yüreğine, bir şahan gibi iner zalimin tepesine!

Şiir, bir çağladır zemheride çiçeğe kesen, karların arasından baharı karşılayan  bir kardelen!

Gerçek şiir, gerçek dünyanın şiiridir, çünkü bu zafere ulaşabilmesi için uğrayacağı değişikliklerin öğeleri bu dünyanın içindedir. Gerçek şiir, iyiliğin şiiridir; yeryüzündeki bütün insanlarla birlikte bireyciliği, yenecek, gene bütün insanlarla birlikte karanlıkları ve toplumsal baskıyı yenecek olan şiirdir. Gerçek şiir, insanın iç gücünün, umudunun ışığıdır.

Karartmayacağız bu ışıkları. Bu ışıklardan  yarınların şafağını tutuşturacağız.



                                        Ali Ziya Çamur




BU SAYININ SAVSÖZÜ


Yalanın evrenselleştiği bir çağda doğru söylemek devrimci bir eylemdir. ORSON WELLES



YAŞAM VE SANATTA 
15 GÜNÜN İZDÜŞÜMÜ...


 CEZAEVİNDEN MİZAH DERGİSİ ÇIKTI..

Sincan F Tipi Cezaevi'nde kalan tutuklu ve hükümlüler 'Vızgelir' adlı mizah dergilerinin 91. sayısını çıkardı. Ülkedeki gelişmeleri, cezaevinde yaşadıkları zorlukları mizahi bir dille ele alan tutuklular, 'Bir devrimcinin yaşamı çiçekse mizah onun kokusudur' diyor. Tecrit koşullarında başarılması belki de en zor olan şeyi, mizah duygusunu yitirmemeyi başaran tutuklular, politik üslupla mizahı en iyi şekilde örtüştürüyorlar. Yazıları ve karikatürlerinde Hrant Dink cinayetini, tecrit koşullarını, ölüm oruçlarını, işkenceyi anlatırken bir yandan da Türkiye'deki adalet sistemini sorguluyorlar. 'Vızgelir' Aralık 2006'da tüm yazıları hazırlandığı halde, cezaevi yönetiminin sansür uygulamaları nedeniyle ancak 2007'de dışarıya çıkartılabilmiş, bu nedenle cezaevindeki sansür uygulamaları da yazı ve karikatürlerde önemli bir yer kaplamış,

                 
  

GAZİ KATLİAMININ ÜZERİNDEN 12 YIL GEÇTİ ...


12 Mart 1995’te yapılan Gazi Mahallesi katliamının 12. yıldönümü nedeni ile Gazi Mahallesi’nde yapılan anma etkinliğinde halk, bir kez daha katillerin ve arkasındaki güçlerin açığa çıkarılmasını istedi. Her 12 Mart’ta olduğu gibi bu yıl da aynı talebi haykıran yaklaşık 3 bin kişi taleplerini açtıkları pankartlara ve attıkları sloganlara da yansıttı. Gazi mahallesinde sabah erken saatlerde Alibeyköy Çırçır Mahallesindeki mezar ziyaretleri başladı. Alibeyköy’deki mezar ziyaretinde Gazi olaylarında yaşamını yitirenlerin mezarlarına karanfiller bırakıldı. Alibeyköy’deki anmadan sonra ailelerin Gazi’ye gelmesi ile buradaki anmada başladı. Eski karakol durağında katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları adına açıklamada bulunan Ergin Engin, Gazi katliamından Susurluk devletinin sorumlu olduğunu söyledi

Açıklamanın ardından katliamda yaşamını yitiren 18 kişinin resimlerinin bulunduğu, “Gazi ve Ümraniye şehitlerini unutmadık, unutmayacağız” yazılı pankartın arkasında yürüyüşe geçen kitle sık sık, “Gazi’nin katili susurluk devleti”, “Gazi’nin hesabı sorulacak” şeklinde sloganlar attı.

Katliamda yaşamını yitirenlerin fotoğraflarını taşıyan aileler yürüyüşün en önünde yer alırken, Eski Karakol durağından Cem evine kadar yürüyen kalabalık, Cem evinde verilen lokmadan sonra Gazi mezarlığına doğru yürüyüşe geçti.

Yürüyüş boyunca olaylarda yaşamını yitirenlerin isimleri okunurken yürüyüş güzergahı üzerinde bulunan taranan kahvelerin camlarına ise karanfiller bırakıldı. Cemevinden mezarlığa yapılan yürüyüşte kitle örgütü temsilcileri, cem evi yöneticileri ve muhtarlar her hangi bir gerginliğin yaşanmaması için kitle ile polis karakolu arasında zincir oluşturdular.

Yaşamını yitirenlerin mezarları başında saygı duruşundan sonra yapılan açıklamada Gazi katliamının gerçek sorumlularının hâlâ yargılanmadığı vurgulandı. Anmanın sonunda Grup Yorum Gazi marşını okudu. 

              
VALİ BEY BUYURDU: MADIMAK HEP KEBABÇI KALSIN! 

Sivas Valisi Veysel Daymaz, 13 Mart 2007 tarihinde Milliyet Gazetesine yaptığı açıklamasında, “Madımak Oteli’nin müze olmasına karşıyım. Müze olursa birlik ve beraberliğimiz bozulur ” dedi. Şu anda alt katı kebap salonu olarak işleyen Madımak Oteli’ne dair yapılan bu açıklamaya Alevi-Bektaşi Federasyonu tepki göstererek, bu demecin katliamcıların aklanması, siyasi irade ve idare makamlarının katliamcı anlayışa taraf olması anlamına geldiği vurgulandı.

“35 insanın diri diri yakıldığı otel, kebap salonu yapılarak birlik ve beraberlik sağlanmaz” denilen açıklamada birlik ve beraberliğin yolunun, Madımak Oteli’nin dostluk ve barış müzesi olmasından geçtiği vurgulandı. Açıklamada katliamların unutularak değil onlarla yüzleşerek “birliğin ve beraberliğin” teşvik edileceği hatırlatıldı ve “tarihsel yüzleşme ile asıl amaç, karanlığın ve aydınlığın arasındaki farkın konulmasıdır” denildi.

              

SAĞLIKTA YIKIMA KARŞI  BEYAZ EYLEMLER SÜRÜYOR

Önce 11 Mart günü Türkiye’nin dört bir yanından gelen on bine yakın sağlık çalışanı ve sağlık hakkı savunucusu AKP’nin sağlıkta yıkım politikalarına karşı işlerine ve sağlık haklarına sahip çıktı. Türk Tabipleri Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası, Türk Dişhekimleri Birliği, bazı eczacı odaları ve Halkevleri’nin kitlesel bir şekilde katıldığı “Beyaz Miting”e Ankara muhalefetinden çeşitli siyasi parti ve yapılar da destek verdi.  

14 Mart Tıp Bayramı’nda  da Türkiye genelinde hekimler iş bırakTI.. Türk Tabipleri Birliği’nce) düzenlenen Beyaz Eylemler kapsamında YAPILAN  BEYAZ G(Ö)REV etkinliğine Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) ile DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş de destek verdi TTB tarafından yayımlanan “Hekimlerin 14 Mart 2007 Bildirgesi”nde dört buçuk yıldır uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın hekimlik değerlerinin tam aksine bir sağlık ve hekimlik ortamı yaratmaya çalıştığı ifade edildi. Hükümetin bu programa derhal son vermesi gerektiğinin altını çizen bildirgede hekimlerin talepleri de dile getirildi. 

                

UĞUR OLGAR'IN YENİ KİTABI "ÖTEKİ DÜŞKENAR" ÇIKTI...
                          
EMEĞİN SANATI Grubu katılımcılarından, ANDIZ dergisinin yayın yönetmeni şair Uğur Olgar'ın yeni kitabı "Öteki Düşkenar",  KülSanat Yayınlarının Şiir Dizisi içinde yayınlandı. 80 Sayfalık kitapta çoğu dergilerde yayımlanmış olan 60 adet şiir var. Genel yayın yönetmenliğini Bilal Kolbüken'in, tasarımını Franco Colte'nin yaptığı, Yaşar Çavdar'ın yayına hazırladığı "Öteki Düşkenar"ın önsözü Ahmet Günbaş, arka kapak yazısı Uluer Aydoğdu'ya ait. "Öteki Düşkenar'ın şiir evreninde yankısı eksilmesin! 

                  

 16 MAYIS BEYAZIT KATLİAMI UNUTULMADI...

16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi'nden öğle üzeri dersten çıkan Hukuk ve İktisat Fakültesi öğrencilerine bir grup faşist tarafından  polis destekli  bombalı ve silahlı bir saldırı yapıldı. Saldırıda 41 öğrenci yaralanırken, Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt öldü. 16 Mart katliamı, 12 Eylül faşizmine giden yolun önemli taşlarından biridir 

                                                  

HALEPÇE KATLİAMININ ÜZERİNDEN 19 YIL GEÇTİ!..


16 Mart 1988’de,   Halepçe'de beş binin üzerinde, her yaştan insan, ABD destekli Saddam yönetimi tarafından  kimyasal ve biyolojik silahlar kullanılarak  katledildi. 

1979 yılında İran'da Humeyni önderliğindeki hareket Amerikan yanlısı Şah rejimini sona erdirmişti. Bir yıl sonra Eylül 1980'de Irak, İran'a savaş açtı. İran'da yeni kurulan rejimi çıkarları açısından tehlikeli bulan ABD, Saddam yönetimini İran'a karşı savaşında destekledi. Bu destek, yalnızca politik destekle sınırlı değildi. Her tür silah desteği de sağlandı Irak'a. İran-Irak savaşının 8. yılında Irak ordusu ile Kürt silahlı grupları çatışmaya girmişlerdi. İşte böylesi bir süreçte,  Kürt  halkını yıldırmak için genç,çocuk, yaşlı, kadın demeden zehirli gaz bombaları atıldı Halepçe üzerine.... 20. yüzyılın en kitlesel katliamlarından birisi olarak tarihe yazıldı Halepçe..

               
 CEYHUN ATUF KANSU’YU 29. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANIYORUZ...

Cumhuriyet sonrası Türk şiirinin “halkçı” dallarının en gürüdür Ceyhun Atuf Kansu.  Babası ve amcası, Cumhuriyet yönetiminin üst düzey yöneticileri olmasına karşın, Tıp Fakültesini bitirdikten sonra  çocuk hastalıkları dalında uzmanlaştı. Arkadaşları bol paralı hastane ve muayenehane peşine düşerken, o kendi isteğiyle Turhal Şeker Fabrikasına atandı. Burada Ankara’daki elit ortamın dışında gerçek Anadolu’yu, Anadolu insanını tanıdı... 17 Mart 1978’de Ankara’da aramızdan ayrıldı.  

 Olgunlaşmış bir şiirle kuşağının önde gelen temsilcileri arasında yerini aldı. Bu dönemdeki şiirlerinde toplumsal sorunlara ağırlık verdi. Halk dilinden, halk söyleyişlerinden geniş biçimde yararlanarak, halkın özlemlerini, sevinçlerini, acılarını ve yaşama savaşımını coşkulu bir söyleyişle dile getirdi. Şiirlerinin kaynağını hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal bağımsızlık ve doğa oluşturdu. Ama  1940 sosyalist gerçekçileri gibi atılgan değil, düzenle barışık  gerçekçiliği benimsedi. Buna karşın, İkinci Yeni’nin dil deformasyonlarını da benimsemedi.  Bir çağcıl türkü söyleminde yazdı. Cemal Süreya, bir yazısında, onun şiire bakışını şöyle dile getirir: “Hayatın zenginlikleriyle bugünkü anlayışı besleyebilecek bir insan sevgisiyle şiir yazar. Şiirleri hiç bir zaman didaktik olmamıştır;  söylev çekmez, insan manzaraları verir, halk albümüne fotoğraflar toplar, gerçeği tespit eden ufak ufak ve sayışız tutanaklar düzenler. Yine de son siralarda tarihle fazla ilgilenişi, fikrin önemini arttırmıştır mısralarında."

TUTUKLAMAYIN OZANLARI 

Bir ozanı tutuklamak
Tutuklamaktır ana dilini
Gökyüzünü yoksunlamak Türkçeden
Kırmaktır en taze dalı su yürürken 

Bir ozanı tutuklamak
Tutuklamaktır ana sözcüğünü
Dili büyüten güneşli kapı önlerinde
Konuşurken gelen geçenle 

Bir ozanı tutuklamak
Tutuklamaktır yaşamın pınarını
Bir ulusun yağmurlarını biriktiren
Ve akıtan zamanın dağ eteğinden 

Bir ozanı tutuklamak
Nisan başlangıcında bir daldan
Üreyen bir gül haberini
Dondurmaktır ve sürdürmektir zemheriyi

Ozanı tutuklayan toplum, tutuklar kendisini
Bir büyük hapishanedir artık orası
Devlet adamı da tutukludur orda bir bakıma
Muş ovasında ot biçen bir köylüyü de..        

CEYHUN ATUF KANSU

                 

'KANSU ŞİİR ÖDÜLÜ' CENGİZ BEKTAŞ'IN...

Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü, “Dün Bugün” adlı kitabıyla Cengiz Bektaş’a verildi.

Cengiz Bektaş’a ödülü, 17 Mart Cumartesi günü saat 15.00’de Ankara’da Türk-İş Konferans Salonu’nda düzenlenecek bir törenle verilecek.  

Törende, şair Müslik Çelik “Ceyhun Mavisi” adlı bir şiir dinletisi gerçekleştirecek. Ardından Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel’in yöneteceği ve Adnan Binyazar, Refik Durbaş, Şükrü Erbaş ve Emin Özdemir’in konuşmacı olarak katılacakları “Ceyhun Atuf Kansu Şiir Odağında Günümüz Türk Şiiri” başlıklı bir açık oturum yapılacak.

           
                                        
 PARİS KOMÜNÜ BUGÜNE IŞIK TUTUYOR...

        
18 Mart 1871’de  Paris’te ilk kez  proleterya, ezilenler, işsizler, yoksullar kendi iktidarlarını kurma şansı yakaladılar. Paris Komünü ayaklanması, işçilerin siyasal iktidarı ele geçirmek için yaptıkları ilk bilinçli girişimdir Ancak savaşta Fransız burjuvazisini hezimete .Bismark, Paris Komününe karşı  Almanyadaki Fransız tutsakları serbest bırakarak  Fransız işbirlikçi burjuvazisi için 63500 kişilik Versaille Ordusu oluşturularak Paris Komününün üzerine gönderildi. 1 Mayıs'tan itibaren Paris, Versailles ordusu tarafından sürekli olarak bombalandı. Versailles birlikleri, haftalarca direnen Paris'e 21 Mayıs günü girebildiler. Komün savaşçıları bir hafta boyunca mahalle mahalle, barikat barikat savaştılar. Versailles ordusu tam bir katliama girişti. 25 binden fazla Komüncü barikatlarda katledildi. 26 Mayıs'a gelindiğinde direniş son sınırına ulaşmıştı. Ordu Paris'in içine doğru ilerledikçe kitlesel kurşuna dizmeler artıyordu. Komünün son barikatı 28 Mayıs günü düştü. Bu katliamlardan sağ kurtulanlar da Komünün ardından kurulan askeri mahkemelerde yargılandılar ve çoğu kurşuna dizildi.  

Paris Komünü'nden geriye 30 bin ölü ve harabeye dönmüş bir kent bunlardan, fakat çok daha önemli olarak insanlık tarihine yazılan kızıl bir sayfa kaldı. Gökyüzünü fethe çıkan komüncüler, yeni bir toplumun, yeni bir dünyanın mümkün olduğunu göstermiş oldular. Marx'a göre “Komün'ün gerçek gizemini özsel olarak bir işçi hükümeti, üreticiler sınıfının mülk sahipleri sınıfına karşı mücadelesinin sonucu, emeğin iktisadi kurtuluşunu gerçekleştirmek olanağını sağlamak üzere en nihayet bulunan siyasal biçimdi.” 1871 baharında Paris sokaklarında yankılanan “Yaşasın Komün!” sesleri özgür bir geleceğin habercisiydi. Katledilen onbinlerce komüncünün özgürlük çığlığı  yeni bir toplumun şanlı öncüsü olan işçi sınıfı özgürlüğün tohumlarını toprağa ekmişti. 1871'te yenilmişlerdi, ama tohum toprağa ekilmişti bir kere ve yeşereceği günleri bekliyordu.

                             

20 MART SAAT 20.00’DE SAVAŞA DUR DE  !...

Sendika ve kitle örgütleri, halen ABD işgali altında olan Irak’a ilk bombanın atıldığı 20 Mart saat 20.00’de, ellerinde meşaleler, mumlar ve düdüklerle şehir merkezlerinde savaşı durdurmak için eylemde olacaklar.  Ankara ve İstanbul’da dün, 20 Mart’ta gerçekleştirilecek “Savaşa dur de” kampanyası hakkında basın açıklaması yapan kitle örgütleri, halkı eylemlere destek vermeye çağıran bildiriler dağıttı.

İstanbul’da DİSK, KESK, TMMOB, TTB, TDB, İstanbul Barosu, İstanbul Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası yönetici ve üyelerinden oluşan yaklaşık 100 kişinin katıldığı basın açıklamasında konuşan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “Kelimelerle tarif edilemeyecek kadar barbar bir savaş sırasında, asker ve sivil çok sayıda insan hayatını kaybetti. Ortadoğu’nun tarihi ve kültürel değerleri yok oldu. Bugün ABD emperyalizmi ile hesaplaşmak gerekiyor. 9 emek ve meslek örgütü olarak, milyonlarca yurttaşımız ve farklı ülkelerden milyarlarca kardeşimiz gibi savaşa dur diyoruz. Irak’ta öldürülen 650 bin kişinin hesabını sormak için insanlık borcumuzu yerine getirelim, milyonlarca savaş karşıtını harekete geçirelim. Tüm dünya ile beraber, savaşa ve işgale hayır diyeceğiz. Savaşa dur diyeceğiz. İnanıyoruz ki biz bu savaşı durduracağız” şeklinde konuştu. Basın açıklamasının ardından kitle örgütü yöneticileri, İstiklal Caddesi’nde kampanyayı anlatan bildiri dağıtımı gerçekleştirdiler.

Ankara’da da aynı zamanda

Öte yandan Ankara’da da ABD’nin Irak’a ilk bombayı attığı 20 Mart saat 20.00’de, aralarında DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin de bulunduğu 9 örgüt temsilci ve üyeleri, emek örgütlerinin de katılımı ile “Savaşa dur” diyecek.

DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin aralarında bulunduğu 9 örgütün çağrısı ile dün Bakanlıklar Olgunlar Sokak’taki Madenci Anıtı önünde Irak’taki savaşa dur deme çağrısı yapıldı. “20 Mart’ta 20.00’de savaşa dur de. Irak’ta ilk bombanın atıldığı 20 Mart’ta, saat 20.00’de işgale ve savaşa dur de, bir ışık da sen yak” yazılı pankartın arkasında açıklama yapan DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, Türkiye’nin her yerinde okunan bildiriyi okuyarak “Bir utançtan kurtulmak, dört yıldır sağır kulakların duyup duymazlıktan geldiği konuyu konuşmak, kör vicdanların görüp görmezden geldiği acıyı göstermek, kendimizle hesaplaşmak, gelecekle buluşmak için geldik. Ayrıca kampanya  kapsamında, 'Savaşa Dur De' adlı internet sitesinde sanal bir miting de gerçekleştireceğiz. Emekçi maaşlarından, çocuk mamalarından çalınan paralarla savaş bütçeleri oluşturuluyor" dedi.  Görgün, savaşa karşı standlar açacaklarını, 16 Mart’ta ABD Büyükelçiliği önünde tepkilerini protestoya dönüştüreceklerini, 20 Mart saat 20.00’de de Kızılay’da Yüksel Caddesi’nden Sakarya Caddesi’ne meşalelerle yürüyüp savaşa “dur” diyeceklerini duyurdu. Açıklamanın ardından Ankaralılara, “savaşa dur demeleri” için çağrı yapan bildiriler dağıtıldı.

NOT: SANAL MİTİNG, http://www.savasadur.de/ sitesinde başladı.



21 MART DÜNYA ŞİİR GÜNÜ KUTLAMALARININ  BU YILKİ ADRESİ: İZMİR

Konak Belediyesi ve P.E.N Yazarlar Derneği tarafından gerçekleştirilen III. Uluslar arası İzmir Şiir Buluşması 15 Mart 2007'de başlıyor. Bu yılki konusu "Barış" olan şiir buluşması 18 Mart tarihine kadar devam edecek. Çalışmalarına Haziran 2006'da başlanan şiir buluşmasının kurul üyeleri Tayfun Yiğitoğlu, Halim Yazıcı, Dinçer Sezgin, Hidayet Karakuş, Hüseyin Yurttaş ve Bekir Yurdakul ile birlikte III. Uluslararası İzmir Şiir Buluşması'nın basına tanıtıldığı toplantıda konuşan Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ bu yıl şiir buluşmasına katılan ülkelerin Filistin, Arnavutluk, Hollanda, İsrail, Sırbistan, İngiltere, İran, İsveç, Almanya ve İsviçre olduğunu söyledi.Tunçağ, "Bu yılın konusu 'barış'. Amerikalı emperyalistler Ortadoğu'yu kan gölüne çevirmiş durumdalar. Bizim ülkemizde Güneydoğu karışık. Ermeni meselesi ve Kıbrıs sorunları da öyle. Bunlar şiir buluşmamızı daha da önemli kılıyor. Bu yılki onur konuğumuz da 'barış' konusuna oldukça uygun bir insan olan Köy Enstitüleri'nden yetişmiş, ozan Mehmet Başaran. Ayrıca bu şiir buluşmasında barış için uğraş veren ve savaşa karşı tutum alan ozanlarımız da anılacak" diye konuştu. 

Kurul üyelerinden Dinçer Sezgin de bu şiir buluşmasının izleyicisinin artarak devam ettiğini ve bundan sora da öyle gitmesini umduklarını belirterek şöyle dedi:  “İnsanoğlunun dünyada ilk bulduğu sanat etkinliği nedir diye sorsalar, sanırım en doğru cevap 'şiir' olurdu. İzmir şiirin başkenti diye anılabilecek bir kent haline dönüşüyor. 600 kişilik olan salonlarımızda bu etkinlikleri, en tenha zamanlarda bile 250-300 kişi izliyor. Bu sene de öyle olacağına inanıyorum."" şeklinde konuştu. 

III. Uluslararası İzmir Şiir Buluşması 15 Mart 2007 Perşembe günü küçük bir konserle başlayacak ve Uluslararası PEN Yazarlar Derneği Türkiye Temsilcisi Vecdi Sayar ve Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ'ın açılış konuşmasıyla devam edecek. Daha sonra ozan Cevat Çapan ile onur konuğu ozan Mehmet Başaran "Dünya Şiir Günü Bildirisini" okuyacaklar ve oyuncu Genco Erkal da, Nâzım Hikmet'in yazdığı "İnsanlarım" adlı oyunu sergileyecek.

                  
NEWROZ GELİYOR!


-Newroz ateşini Mersin yakacak-

Bu yıl yapılacak Newroz kutlamalarının programı belirlendi. 'Demokratik birlik için demokratik özerklik' sloganıyla 76 merkezde 17-25 Mart tarihleri arasında yapılacak Newroz kutlamalarına Mersin'de start verilecek. Hrant Dink'in eşi Rakel Dink, Diyarbakır'daki kutlamaya onur konuğu olarak davet edilecek. Newroz Tertip Komitesi Üyesi Hüsnü Ablay, yaptığı açıklamada, Kürt sorununun demokratik çözümü için ilan edilen ateşkese dikkat çekti ve Newroz kutlamalarının inkar ve imha siyasetiyle halklar arasında düşmanlığı geliştirenlere yanıt olacağını vurguladı. Ablay, 'Bu yılki kutlamalar kafatasçı milliyetçiliğe ve devam eden operasyonlara karşı en iyi cevap olacaktır' dedi. Türkiye'de son dönemde yapay demokratik tutumların geliştiğine işaret eden Ablay, bu tutuma karşı Türkiye'de demokratik özerklik anlayışı ile gerçek demokrasinin geliştirilmesinin önemine dikkat çekmek için Newroz'da 'Ya gerçek demokrasi ya hiç' sloganını güçlü bir şekilde haykıracaklarını vurguladı.

        

27 MART DÜNYA TİYATRO GÜNÜ HAZIRLIKLARI SÜRÜYOR..

     
Bu yıl, henüz 27 Mart Dünya Tiyatro günü  resmi bildirisi ortaya çıkmamışken Gölge-İnteraktif Tiyatro  Dergisi ve Tiyatro grubu çevresi 27 Mart karşı bildirisini  yayınladılar: 

27 Mart Tiyatrocular için bir bayram günü değildir. Pazartesiye denk gelirse tiyatrocuların tatil günüdür, tiyatro kapalıdır. Tiyatroyu unutmuş kalabalığa onu hatırlatmak, bildirilerle tiyatronun altını çizmek için düşünülmüş bir gündür. Her yıl evrensel bir bildiri ve ulusal bildiriler  yayınlanır. Evrensel bildiri tiyatronun erdemini, değerini ve olmazsa olamazlığını dile getirir.  Ulusal bildiriler de evrenselden geri kalmamak derdiyle ülke tiyatrosunun sorunlarına pek değinmez. 

27 Mart 2007'de Türkiye Tiyatrosu'nun bildirisi farklı olmak zorundadır. Tiyatromuzun başına örülen çorabın farkında mısınız? 

Geçtiğimiz tiyatro mevsimi sonunda, Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Lemi Bilgin'in görevden alınmasının ardından özel tiyatrolara yapılan yardımın ortadan kaldırılması, İstanbul Şehir Tiyatroları'nın bilet fiyatlarının 1 lira, 50 kuruş gibi fiyatlara indirilmesi, özel tiyatroların turnelerde sembolik bir kira ödeyerek oynadığı devlete ait salonların kiralarının fahiş fiyatlara çıkarılması, yasaklanan oyunlar birbirini izleyen halkalar. Devlet Tiyatrosu ve Şehir Tiyatrolarında yaşananlarsa,  akıl alır bir aymazlıktır. Sistem bu kurumları gözden çıkarmıştır. Yeni yasalar hazırlatarak sözcüklerimizi ezip, yok etmeyi hesaplıyorlar.   

Bunlara başka halkalar da eklendiğinde, özel tiyatrolar bir bir kapanacak, kurum tiyatroları  çökertilecek ve son halka ilk halkayla birleşince, birileri tespih çekecek. 

Amaç açıktır; ya siyasi iktidarın yani emperyalizmin dümen suyunda tiyatro yapılacak ya da gereği yapılacak.Yağma yok! Tiyatro başı dik ve onurlu yoluna devam edecektir. Tiyatroda neyin nasıl yapılacağına tiyatrocular karar verir. 

Bu gün 27 Mart 2007 Dünya Tiyatro günü. Dünya ve ülkemiz üzerinde oynanan kirli oyunların farkındayız. Bizler, perdelerimizi her zamankinden daha çok bağımsızlık için, eşitlik için, özgürlük için açacağız.  Seslerimiz uçuşup gitse de, sözcüklerimiz bilenip kalacak yeryüzünde. Sahnelerimiz barışın ve kardeşliğin çiçek bahçesi olacak.  

Ülkemizde, tiyatroya savaş açmış bir anlayış iktidardadır. Savaş karşılıklıdır. Türkiye tiyatrocuları direnecektir. Yalnız olmadığımızı biliyoruz. İzleyiciler, halkaları birleştirip tespih etme telaşını fark ettiğinde direnişe katılacaktır. 

Yaşasın Direnen Türkiye Tiyatrosu!   GÖLGE İNTERAKTİF TİYATRO DERGİSİ ÇEVRESİ

                         

 30 MART 72  KIZILDERE /  ONLAR, ONBİNLERİN ARASINDA YAŞIYOR


    
35 yıl önce 30 Mart 1972 yılında Kızıldere'de Türkiye devriminin önderlerinden ON devrimci elde silah çarpışarak, ayni siperde şehit düştüler. Bu tarihi günde Kızıldere direnişini selamlamak Kızıldere 'de şehit düsen devrimci önderlerimizi anmak ve anlamak büyük önem taşımaktadır.  

Kızıldere direnişinin önemli yanlarından biri de ilk sol grupları arasındaki eylem birliğidir. .  Denizlerin idamını önlemek için THKO  ile  eylem birliği yaparak  Sinoptaki Nato üssünden İ ngiliz askerleri kaçırılır. Ama  sıklaşan  operasyonlar sonucunda Kızıldere’de kuşatılırlar. Tank, tüfek, top ve  bombalarla bulundukları ev taranır. Onlar, direnerek ölürler.

Anıları  cesaretimiz olacak. 




NOT: E-Dergimize yapıt göndermek isteyen dostlar, emegin_sanati@mynet.com adresine gönderebilirler.  Ayrıca grubumuza üye olarak, grup adresi yoluyla da bizlerle ilişki kurabilirsiniz: http://gruplar.antoloji.com/emegin-sanati Google Grup E-Posta Adresi: emegin_sanati@googlegroups.com Facebook Grup Adresi: http://www.facebook.com/album.php?aid=9847&id=100000398597738&saved#!/group.php?gid=25084311107 Twitter Adresi: http://twitter.com/#!/emeginsanati  Emeğin Sanatı E-Kitaplığı: http://issuu.com/emeginsanati


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder