"SAKLISU" ÜZERİNDEN
VEYSEL ÇOLAK ŞİİRİNE BAKIŞ
SAKLISU
Alıp gidiyorsun bilinmeyeni; artık
yıldızları çalınmış bir kent mi olur
yoksa,kanatılan bir günün sonrası mı?
Hep biri kalır geride, bir kedi ağlaması
kapılar kapanır dökülür evinin duvarları.
Sular uyanır, kuşlar kanat vurur şafağa
beklemek birden bire yaşlanır. Sonra
aşk kadar ağır o bırakılma korkusu
yalnızlıklar düşürür, çatlatır gök yüzünü
gelmeyen günler, kırılan el yazması anılar
buruşurken her sabah, seninki bir eşkıya gidişi.
Dünyaya armağan birkaç ayrılık daha
bu nasıl bir resim, boyaları kırık
renkleri yağmur. Ve ipekten bir yalan
o dağların arkası. Kim kime düğüm
çaresiz durup bakacak olsan, morötesi
bir ölüm, paramparçadır zaman.
Ne varsa yaşanılan şimdi bir gün batımı
yaşamak, o boğan tortu, bir avuç hüzün.
Veysel Çolak
Dize dergisi Mayıs 2006 sayısı
‘Saklısu’ deyince; Fethiye’de, dağların arasından akan bir suyun kaynağına varmak için incecik bir köprüyle tırmanarak ulaşılan coğrafi bir karşılık geliyor aklıma ilk. ‘Saklısu’ varılması zor ama bir kez vardıktan sonra görünüşüyle insanı büyüleyen bir yer. Şiirin bu coğrafyayla nasıl bir ilişkisi var bilemiyorum ama ana teması ayrılık olan bu şiir de ‘Saklısu’ yaşaması zor bir sevgiyi ve sevgiliyi betimliyor olsa gerek.
Bir ayrılık teması işleniyor dedik. Bu tema şiirin giriş dizeleriyle
‘Alıp gidiyorsun bilinmeyeni; artık
yıldızları çalınmış bir kent mi olur
yoksa,kanatılan bir günün sonrası mı? ’ başlıyor,
‘çaresiz durup bakacak olsan, morötesi
bir ölüm, paramparçadır zaman.’ Dizeleriyle açıklanıyor biraz da.Son iki dizede
‘Ne varsa yaşanılan şimdi bir gün batımı
yaşamak o boğan tortu, bir avuç hüzün’ günbatımına benzetilerek, ayrılıktan geriye kalan hüzne varılıyor…
Bu ana temaya ayrılıkla değiştiği sanılan bir dünyanın öğeleri eşlik ediyor.‘bir kedi ağlaması’, kapıların kapanması, evin duvarlarının dökülmesi, boyaları kırık, renkleri yağmur olan bir resim gibi…
Ayrıca aşağıdaki dizelerle belirginleşen yan temalar; yalnızlık, bekleyiş, geride kalmak, bırakılma korkusu …
‘Hep biri kalır geride, bir kedi ağlaması’
‘kapılar kapanır dökülür evinin duvarlar’ı
‘beklemek birden bire yaşlanır,Sonra
aşk kadar ağır o bırakılma korkusu
yalnızlıklar düşürür, çatlatır gök yüzünü’
Şiir sevgilinin gidişi ile başlıyor. Bu gidiş bilinmeyene doğru bir gidiştir. Bir gece vakti yaşanan bu ayrılık; geride kalan biri, canı yanmış bir kedinin ağlaması,bir kapının kapanması, duvarların dökülmesi ile resmedilir.
Sonra sabah olur,beklemek yaşlandırır bir anda ve bırakılma korkusu belki aştan daha ağır gelmeye başlar. Bu el yazması anıların ve sabahın buruşmasıyla açıklanır. Bu gidiş yakıp yıkıcı yanlarıyla ‘bir eşkıya gidişine’ benzetilir.
Ve günboyu ayrılıktan imkansız bir malzemeyle bir resim çizilir. Ayrılığı hatırlatan dağlar ve dağların arkası ‘morotesi’ne ve aynı zamanda ayrılık da ‘morotesi’ bir ölüme benzemektedir.
Akşamın oluşuyla bütün anılar günbatımında yiter geride kalan yaşamı boğan bir tortu ve hüzündür.
Aslında bu ayrılık anlatımı bir gün içinde kurgulanmıştır. Ama şiirin zamanı geniş zamandır. Şair yoğun yaşadığı bir günden yola çıkarak onu geçmişe bu güne ve yarına yaymış bir süreklilik duygusu yaratarak her günün aynı geçtiğini hissettirmiştir.
Şiir ondokuz dize ve dört bölümden oluşuyor. Dizeler bazen bir başka dizenin içinde başlayıp ötekinde son buluyor. Bu yapı Veysel Çolak’ın şiirlerinde çoğunlukla kullandığı bir yapıdır. Burdaki birinci amaç şiiri şekil olarak aynı uzunluktaki dizelerle kurmak ikinci amaç da dize kırılmalarından çift taraflı anlamlar çıkarmaktır. Aşağıdaki bölümde böyle bir okuma yaparsak:
‘aşk kadar ağır o bırakılma korkusu
yalnızlıklar düşürür, çatlatır gök yüzünü
gelmeyen günler, kırılan el yazması anılar
buruşurken her sabah, seninki bir eşkıya gidişi’
Bir ve ikinci dizeler birlikte, üç ve dördüncü dizeler ayrı ayrı ya da birleşik okunabilir. Ya da:
‘aşk kadar ağır o bırakılma korkusu,yalnızlıklar düşürür
çatlatır gök yüzünü,gelmeyen günler
kırılan el yazması anılar buruşurken her sabah
seninki bir eşkıya gidişi’
Şeklinde okuma yapılabilir. Bunun gibi birkaç okuma daha yapılabilir aynı dizeler üstünde…Her bir okumanın temayı değiştirmediği ama farklı anlamalara ve çağrışımlara ulaşılabildiği görülür. Bu açıdan Veysel Çolak’ın şiirlerinde bu yöntemin amaca uygun olarak kullanıldığı rastlantısal olmadığı şairin bu anlamlar üzerinde bilinçli olarak seçenek sunduğu sonucuna varılabilir. Bu anlayış şiirin geri kalanında da hakimdir.
Dizeler açıldığında uzun cümlelerle anlatımın yapıldığı görülür, bazen bileşik bazen sıralı cümleler kurulmuştur.Bu cümle yapılarıyla şiirde ritim aranmıştır.Kısa kısa sıralı cümleler dış dünya ile ilgili betimlemeleri verirken, uzun bileşik cümleler içe yönelik duyguları, soyutlamaları oluşturur.
Cümle yapısı ve anlam arasında sıkı bağlar kurulmuştur. Örneğin; ‘Sular uyanır, kuşlar kanat vurur şafağa’ bu iki kısa sıralı cümle sabahın hızla gelişini anlatır.sonra gelen ‘ beklemek birden bire yaşlanır’ kısımdaki ‘birden bire’yi de anlam olarak hazırlar aynı zamanda.
Sözcüklere bakıldığında ağırlık olarak fiillere ve fiilimsilere yer verildiği görülür. Bazı sıfat tamlamaları bile fiil kökenli sözcüklerden oluşmuştur. Bu iki olanak sağlamıştır şiire; şiirde devingen bir yapı oluşmasına, hareket halindeki görsel imgelerden bir video filmine ulaşmaya ve şiirde kullanılan zaman ekleriyle baskın bir ses elde etmeye. Şiir deki baskın ses ‘r’ sesidir. Bu geniş zaman eklerinden ve ‘bir’ kelimesiyle yapılan soyutlamalardan dolayı ağırlık kazanmıştır.
Söz ve anlam sanatlarına bağdaştırmalardan başlayarak şu örnekleri verebiliriz:
‘Yıldızları çalınmış bir kent’, ‘boyaları kırık’, ‘renkleri yağmur’, ‘ipekten bir yalan’
‘morötesi bir ölüm’,‘el yazması anılar’
Şiirde benzetme sanatlarıyla yapılan imgeler şunlardır:
‘Aşk kadar ağır o bırakılma korkusu’ bırakılma korkusu aşka benzetilmiş benzetme yönü olarak ‘ağır’ oluşları belirtilmiştir.Burada nesnelere ait bir özellik (ağır) soyut kavramlara yüklenerek aynı zamanda mecaz da yapılmıştır.
‘Ve ipekten bir yalan o dağların arkası’
çaresiz durup bakacak olsan mor ötesi bir ölüm’
‘Dağların arkası’ ‘ipekten bir yalana’ benzetilmekte yine devamında ‘morötesi’ sözcüğüyle ‘dağların arkası’ nın değişmece anlamı verilmekte.Aynı zamanda şiirin ana temasındaki ayrılık da ‘morötesi bir ölüme’ benzetilmektedir. Yine morötesi kelimesinin fizikteki anlamını düşünürsek bu kavramda yer alan renklerin insan gözüyle görülmemesi belirleyicidir.Buradan da ayrığın gözle görülmeyen bir ölüme benzetildiğini çıkarabiliriz.
‘Seninki bir eşkıya gidişi’ burada da sevgilinin gidişi bir eşkıya gidişine benzetilmiştir. Benzetme yönü belirtilmemiş okuyucuya bırakılmıştır.Örneğin bu gidişin kanunlarla belirlenmiş bir yaşantıdan yani bir evlilikten kaçışa (gidişe) benzediği söylenebilir.
‘Ne varsa yaşanılan şimdi bir gün batımı
yaşamak o boğan tortu, bir avuç hüzün’
Burada da yaşanan ayrılık günbatımına benzetilmiş ve bu ayrılığın yaşanması ‘boğan bir tortu’ ile ‘bir avuç hüzne’ benzetilmiştir.
Şiirdeki kapalı eğretilemeleri (meteforları) yani insani özelliklerin nesnelere aktarımını örneklersek;
‘Kanatılan bir günün sonrası mı? ’, ‘Sular uyanır’, ‘ beklemek birden bile yaşlanır’, ‘gelmeyen günler’, ‘buruşurken her sabah’ …
Şiirde değişmece ve eğretilemelerle oluşturulan imgelerin, ayrılık teması üzerinde anlam olarak buluştuğu ve bu anlam bağlamında birbiriyle ilişki içinde olduğu yani bir bütünlük oluşturduğu görülmektedir. Bu da şiiri bir imge yığılmasının ötesinde anlam olarak zenginleştiren bir yapıdır. Bunun başarılamadığı birbirinden bağımsız imgelerle kurulmuş şiirleri günümüz de çokça okumaktayız. Bunlarda olmayan bütünlüğün nasıl oluşturulacağına bu şiir bir örnek teşkil etmekte ve bu yanıyla günümüz şiirinin iyi örnekleri arasında yer almaktadır.
Yine şiirin tamamına dizeci bir anlayış hakim olduğunu söyleyebiliriz.Yani şiir birimi olarak dizeler öncelenmiştir. Bu nedenle her dizede bir veya bir kaç değişmece ve eğretileme kullanılarak imge yoğun bir şiire ulaşılmıştır. Bu imge yoğunluğu şiirin birden fazla okunması ve anlamlandırmasını beklemektedir okurdan. Yani aynı zamanda okuru zorlayan bir şiir var ortada.
ASLIHAN TÜYLÜOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder