SOLGUN BİR GÜL DOKUNUNCA
ŞİİR İNCELEME
RESİM SALVADOR DALİ
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kağıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca
Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda
Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta, ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Behçet Necatigil
Bu şiiri her okuyuşumda etkilenirim. Sanırım her okuyanı da etkiler bir şekilde bu şiir. Neden etkiler, nasıl etkiler…Bu şiiri etkili kılan şiir tekniği nedir? Biçim, anlam, ritim özellikleri nedir? Ya da Türk şiiri içindeki aşkın özellikleri nelerdir? Şüphesiz şiir sadece teknik değildir ama yazılmış bir şiirin tekniğini incelemek şiir yazanlar için yeni bir olanak barındırır. Ben burada bu şiir için en baskın bulduğum öğeleri inceleyeceğim.
Şiirin bileşenlerini incelerken anladım ki bu şiir baştan sona metafora yaslanan imgelerle oluşturulmuş. Bu da şiirin gücünü arttıran temel bir özellik gibi geldi bana.
Metafor yani eğretileme en basit haliyle canlılara ait özelliklerin cansızlara verilmesiyle yapılır. Bu şiirdeki en önemli özellik özne. Şiirde belirgin bir özne yok, ya da tek değil değişken, ama mutlaka soyut bir özne var. Belirgin özelliği insana ait zaman, mekan ve eylemlerle anılması. Belki bir duygu… Dokununca solgun bir gül olan insanın kendine sakladığı bir duygu. Kaygan, her şeye sızan bazen insanın kendinin bile farketmediği bir özne. Onu Necatigil fark ediyor ve bu şiirde geniş bir yaşama alanı sunuyor bu belirsiz özneye.
İşte bu gerçekte insan olmadığı sezilen özne sürekli canlı varlıkların özellikleriyle anlatılıyor. “Çoklarından düşüyor, solgun bir gül oluyor, ellerini cebine sokuyor. Yaralı hayvanlar gibi soluyor, Bunalıyor kaçıp gitmek istiyor.”
Mekanlarda dolaşıyor insanlarla birlikte “kalabalık duraklarda, yurdun uzak bir yerinde” geziniyor, “kahve ve otel köşesinde, yalnız bir kızın sildiği dudak boyasında, Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda” bulunuyor.
Zamanı yaşıyor; “gün ortası sokuluyor, Nereye gideceğini bilmiyor akşam vakitlerinde, yorgun bir gecenin eşiğinde duruyor, en çok güz aylarında yağmur yağınca ortaya çıkıyor.”
Ama anlıyoruz ki insanlara ait bir çok özelliği barındıran bu özne soyut bir varlık. İşte metaforlarla gelişen şiirde okuyucu kendi duygu durumunu açıklayan bir özne koyuyor şiire. Yani şiirin anlamı ve etkeni her okuyucuyu kendine çekecek bir işlerlik kazanıyor.
Bu şiirde en çok tekrarlanan dize “Solgun bir gül oluyor dokununca” hem şiirdeki ritmi sağlıyor hem de anlamı sürekli belirsiz öznenin üstünde tutuyor. Böylece şiire bir ses ve bütünsellik kazandırıyor. Diğer tekrarlanan; “Eğilip alıyorum, kimse olmuyor” dizesi öznenin bir kişi olmadığını vurguluyor tekrar.
Bir başka yan da şiirin şimdiki zamanda yazılması. Şimdiki zaman eki “-yor” hem şiire ses hakimiyeti sağlıyor hem de okuyanı şiiri okuduğu duygu durumuyla yüzleştiriyor. Belirsiz özne, okuma zamanında bellekte oluşan bir soyut nesneyle -ben bir duyguyla diyeceğim- yer değiştiriyor. İnsanın değişik zamanda hissettiği şeyler de değiştiğinden ayrı okumalarda belirsiz özne de değişiyor. Böylece şiirin anlamı hem her okuyan kişi için hem de aynı şiiri farklı zamanlarda okuyan kişi için değişiyor, anlam genişliği yaratılmış oluyor. Şiir çok okunsa da ilk defasındaki gibi etki gücünü azaltmadan anlamı çoğaltarak ya da değiştirerek gücünü sürdürüyor.Yine şiirde ses tam uyaklarla sağlanıyor.Veysel Çolak Atölyedeki derslerimizde sesli harfle yapılan kafiyelerin bilinenin asline tam uyak olduğunu belirtmekte. Şiirde “a” harfinin dize sonlarında ve içlerinde çokça kullanıldığını görüyoruz.Bunca, dokununca, duraklarda, usulca, yastıklara koyunca… Alfabemizde sessiz harflerin çoğunlukta olduğu düşünürse; bu kullanım yani şiirin sesli bir harf üzerine odaklanması şiire, öznesinin soyutluğunu destekleyen sessel bir güçlülük de katıyor.
Bu şiirdeki “o” gizli öznesinin yerine ben bir duygusal durum önerdim. Siz başka bir özne koyarak yine okuyun. Şiirin yıllara rağmen eskimeyen büyüsü de burada zaten.
ASLIHAN TÜYLÜOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder