ZÜHRE
Anlatıcı, "Nasıl anlatayım?" diyor. Dudakları patinaj yapıyor, neredeyse nar kırmızısı olmuş dudağı pat diyecek ve kıpkırmızı kanayacak. Korktuğum oluyor çok geçmeden. Elini dudağına atıyor göz seviyesinde kanının rengi onu konuşturuyor. Anlatıyor ben dinliyorum dördüncü çayda mesele bakışıma oturuyor.
Kışa girmenin negatif havası, bölgede cereyan eden töre cinayetleri, doğa afetleri hepsi tutam tutam hüznü getiriyor beraberinde. Bunlardan yüklenerek balonlaştık diye düşünüyorum.
Balon fazlası hava "güüüüm!" demektir.
Biz olaylara duyarlı olmadıkça yarın bizim kapımızı çalacak olan bu nahoş hadiseler acıyı emzirecek bize. Başkasının yüreği nasıl yanar belki o zaman daha iyi anlayacağız. Ama o gün olmasın diliyorum yine de.
Zühre, tıpkı adı gibi parıldıyordu kocaman karanlıkları aydınlatırcasına.
Okumayı aklına koymuş, inanmış ve başarıyordu ilk basamakları çıkarken. Mutaassıp bir ailenin ilk çocuğuydu, beş yaman erkek kardeşi vardı. Okula gidenler tıpkı kendisi gibi başarılıydılar. Hem yanı sıra Kuran kursuna da gidiyorlardı. Zehir zekaları oyunda canavarlaşsa da o çocuklar birer ışık güllesi idiler. Zaman içinde Kuranı hatim eden Zühre çevresindekilere de zamanından artırıp öğretiyordu. İşte bu yıl sekizinci sınıfı bitirip liseye gitmenin hayalini kurarken kara zihinli beyinler aile meclisini toplatırlar:
Karar: Zühre bundan böyle ev kızı olacak ve helali gelip kapıyı çalınca yuvasının dişi kuşu olacak.
Hükmü gören; hacı baba, hacı amca, tüccar amca, diğer tüccar amca, lise son sınıfta okuyan amca, ve beş kez hacca gitmiş yatalak dede.
Önceleri bu karara tepki verse de dudaklarının kırmızı hali onu akıllı olmaya itiyor. Bildiği evvelden onlara yardım ettiği konu komşu da kapıyı kapar yüzüne. Ancak kaybettiği her gün ona ulaşılmaz boşluklar getiriyordu ve bunun farkındaydı. Bu sefer arkadaşlarına ulaşıyor eve davet ediyor onlardan o gün gördüğü dersleri dinliyordu.
İnanıyordu, ailesinin bu kararını aklıyla yenecekti.
Fakat çok geçmeden bu geliş ve gidişlerden haberdar olan baba ve amcalar bir yasak daha getirirler. Evden dışarı çıkmayan Zühre arkadaşlarından da oluyordu.
Baba bahanelerle anneyi uzak tutup ev işlerinden onu mahkum ediyordu. Hünerliydi de annesinden kaptığının beş fazlasını dökerdi sofraya…
"Baba ye! ... "
Bu masum çocuğu karanlığa sürmek ve şehveti aklının elli adım önünde bir koca adayının koynuna sokabilme palanlarına bilmeden kendisi de destek sunuyordu.
Çok geçmeden yaptığı çorbaların namı yatalak dedenin iştahını kabartır. Tencere tabak yollanır uzak adreslere.
Yaşıtları mühendis, bilim adamı olmak inancındayken. O, giderek daraltılan küflenmiş çağ dışı bir zihniyetin pençesinde savaşıyordu…
Tek başınaydı… Çocuktu.
Döktüğü her damla gözyaşı parıldayıp parıldayıp ev ahalisine yansısa da. Kapkara hayatlarından uyanmak istemeyen insanlara zerre kadar etki yapmıyordu.
Bu kadar kız kendini astı, bu kadar kız vuruldu, kaybedildi.
Kim dur diyor. Kimse… Neden? ...bilinmez….
Esasen iç dünyalarının kirliliği çocuklarında da olur kaygısı var bu insanlarda. Hem onlar evli bile olsalar sübyan yaş çocuklara bıyık altı yapabilir.
Çünkü erkekler...
Neyse… Zühre’nin inanmışlığı zafere ulaşsın diliyorum. O gideceği okulda başarıya imza atacak. Öğretmenlerinin gurur kaynağı olacak.
Çocuk bize azmi öğretecek…
İRFAN SARİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder